her şey yolunda

her şey yolunda

31 Ekim 2007 Çarşamba

whopper & passport

sabah uyanıyorum, Uluslararası İş Makineleri'ne gitmeden önce yurtdışına selametle çıkışımı sağlamak için Beşiktaş Emniyet Amirliği'ne bir görünmem lazım, bunun bilinciyle sağıma soluma iyi bir vatandaş olduğumu belli eden nüfus cüzdanı fotokopisi gibi işaretler atıştıyorum, üzerine bir de sandöviç atıştırıp gazeteye göz atıyorum, çıkmaya hazırım.

Yokuştan aşağı iniyorum, işimi sevsem de mesai saatlerinde dışarıda olmanın verdiği dayanılmaz hafifliği daha çok seviyorum, bu konuda bir kitap yazıp kapitalizmi baltalamayı bile düşünüyorum. Sonra da bir süre kapitalizmi baltamaktan nasıl para kırarım onu düşünüyorum. Bittin sen kapitalizm.

Manasız bir trafik var Barbaros bulvarı'nda, taksiciyle futbol muhabbeti yapıyorum bir yandan, öbür yandan da sıkılmaya devam ediyorum, muhabbet eden yanım sıkılan yanımdan daha fazla eğlenmiyor, Taksiciye çabasından dolayı 6, orjinallikten 1 veriyorum, 3.5'tan 3 ile kalıyor. Hoş bu konuda taksi şoförünün yapabileceği birşey de yok, herkese Jay Leno çenesi vermiyorlar. Aslında Jay Leno çenesi olan bir arkadaşım var, ama muhabbetinin onunla hiç alakası yok. Kendisine şöyle Jerry Seinfeld dişleri olan bir iyi aile kızı bulsak belki 2-3 kuşak sonra çılgın bir şovmene ulaşabiliriz.

Trafik açılmıyor, fakat biz Nobel ilaç'ın ilaç firmasından çok cezaevini andıran girişinin yanından sıyrılarak ilerliyoruz, ben de Taksiciyle muhabbetimi kesiyorum, kendisine talk show performansına dair olan yorumlarımı sunmuyorum, onun yerine on lira uzatıyorum, ikimiz de daha mutluyuz.

Devlet dairelerinde aradığım huzuru pasaport işlemlerinde buluyorum, bekleme salonu güzel, otomatik numara dağıtılıyor ve sıra ilerliyor. Önümdeki 20 kişinin geçisini emniyetin hazırladığı kapkaç/hırsızlık/araba çalma uyarı videolarını izleyerek bekliyorum, gözümün önünde yüzlerce yankesicilik, kapkaç ve bilimum hırsızlık oluyor, hayattan ve insanlardan soğuyorum. Sıram geliyor, veriyorum belgelerimi ve bir kuş kadar hafif çıkıyorum pasaport dairesinden (kolay değil başka türlü çıkmak, toplam masrafım 410 lira).

Okula geliyorum, kapıda kimse beni sorgulamıyor, dan diye giriyorum, girerim de çünkü öğrenciyim ben. Bir gün sayısalı tutturursam direk eğitimime kaldığım yerden (yüksek lisans) devam edeceğim, bunu biliyorum, o yüzden alnım ak, sırtım dik. Sopa yutmuş gibi giriyorum kapıdan, eski dostları arıyorum, fakat o güzel insanlar o güzel diplomalarına binip gitmişler, biraz kantinden bekleyip Lola'ma kavuşuyorum, hop Ortaköy'e koşuyoruz yemek için.

Saatin 12 olmasından utanmadan Burger'a giriyoruz, üst kat bizim için otomatik olarak kapatılmış oluyor. Bu boşluğa rağmen çok bekletiyorlar beni, pasaportumu bile fast food'umdan daha hızlı alıyorum. Ben çok çok büyük seçim soğuk patateslerimi ve kova kolamı hallederken havadan sudan konuşuyoruz, sonra bir de bakıyoruz ki zaman çabucak geçmiş. Kendisini okula bırakıp ben de Uluslararası İş Makinaları'na dönüyorum.

Beni bekleyen Uluslararası İşler birikmiş, hemen Danny ile onlara girişiyoruz, verimli geçiyor öğleden sonramız, bu verimlilikten ve Lola'nın hastalığından dolayı dansa gelmiyor olmasından dolayı çalışmaya devam ediyoruz ve biraz daha önemli işler yapıyoruz, aferim bize. Sonra da yemek ismarliyip hain köftelerden yiyoruz, böylece eve dönme zamanı geliyor.

Evime dönüyorum, WoW'da hala acaip lag var, bu da benim için üretken başka bir gece demek. Biraz nette geziniyorum, Two Guys and a Girl izliyorum, Deadwood izliyorum, blog yazıyorum, vay be diyorum kendi kendime.

Hiç yorum yok: