her şey yolunda

her şey yolunda

24 Ocak 2007 Çarşamba

agassi'nin dönüşü

sabah alarmdan on dakika önce uyaniyorum, tekrar yatmam gereksiz. bilgisayarin başında zaman geçirerek annemin uyanmasini bekliyorum ve bana kahvalti hazirlama şerefini onun ellerinden almiyorum. bana olan minnettarliğini sandviçin yanindaki dil peyniriyle belirtiyor. gazetemi okumak gibi günlük rutinlerimi yaptiktan sonra kizarkadasimla bulusmak üzere dişari cikiyorum, bugünkü amacimiz tenis oynamak.

acikta birakilan soyunma odalarindan killandiğim için yanima ipodu almadim, evde uslu uslu şarj oluyor, ben de sokaktaki insanlari dinleyerek yürüyorum, beşiktaşa vardiğimde penguen okuyacak yirmi dakikam oluyor, derken sevgilim geliyor ve ortaköye dogru yollaniyoruz. delicesine bir rüzgar var, otobüs durağindan cafe creme'e kadar olan yolu raketlerimizi düzgün tutmak suretiyle uçarak aliyoruz, yürümekten daha pratik olduğu kesin. yemekten sonra da ortaköyün derinliklerine doğru gidiyoruz, ortaköy bittikten sonra da korukent tenis klubü geliyor.

tenis çok eğlenceli bir spor, bunu bir kez daha görüyorum. her ne kadar çok beceremesek de, beklediğimden daha iyi gidiyor, bir iki kez daha gitsem eski formuma kavuşacağimi görüyorum ki, eski formum 10 dersten ibaret olup idare eder bir forehand, eh bir backhand ve iyi bir voleden başka birşey değil. Steffi ise durağan bir oyun sergiliyor bugün, onun tavana yolladiği backhand'lere çakmaya çalişmamla ve vuramadiği zaman çikardiği garip seslerle eğleniyoruz :) hevesle bitiriyorum bu haftaki grand şlem'i, tekrarlama isteğim üst düzeyde.

sonraki durak okul, uzak diyarlardan gelen notlarim hala buraya ulaşamamişlar. dayanamiyorum bilmemkaçinci kez "sinavdan beri geçen gün: 14, kağit sayisi: 42, eeh be" hesabini yapiyorum. okulda çay içmekten sonra saati ve trafiği göz önüne alarak tüneldeki starbucksa yollaniyoruz çay içmeye devam etmek için.

kendimden beklemezdim ama bir starbucks insaniyim. niye beklemezdim, zira ayni zamanda burger king, mcdonalds, arbys vesaire gibi zararli besin zincirleri insaniyim, fakat kahve ile aram yoktu, yine de starbucks'in saatlerce oturulacak rahat koltuklar felsefesinden çok memnunum, üç dükkan ile istiklal caddesini sahiplenmelerini hiç dert etmiyorum, yankee pass the sugar.

starbucks'tan taksime dönünce saat geç olduğu için dolmuşlarimiza dağiliyoruz. dolmuşumda queen çaliyor, another one bites the dust diyor freddie mercury ismail cem'in ölüm gününde. freddie mercury'nin sesini duyunca dünyanin dört bir yaninda dinlenen bu gencin nasıl olup da insanları ve kültürleri birbine yaklaştırdığını düşünüyorum ister istemez... trt2 miyim lan ben niye bunu düşüneyim, hödük gibi dinliyorum eve gelene kadar.

evde akşamim normal bir şekilde geçiyor, klasik rutin içerisinde bookmarklarimi geziyorum, ta ki saat 12'ye doğru diş kapinin zili cayir cayir çalana kadar... anneme birisini mi bekliyorduk diye soruyorum, sesinde saklamaya çalıştığı bir tedirginlikle hayir diyor, ben daha cevap veremeden evin kapısı vurulmaya başlanıyor, delikten bakiyorum ve karanliktan başka birşey görmüyorum... annem "açma istersen" diyor, ama ben hadi bakalim diyerek açiyorum ve pişman oluyorum.

Hiç yorum yok: