her şey yolunda

her şey yolunda

8 Şubat 2007 Perşembe

her story

sabah saatimi kurmuş olduğum üzere 10buçukta uyandım, kahvaltımı yapmak üzere suratsız bir şekilde mutfağa gittim. sabahları uyandığımda karnım acıkmış olmasa bile bir an önce kahvaltı yapmak için bir heves oluyor içimde. hatta bazı akşamlar uyumadan önce "yarın sabah kahvaltıda ne yesem mmm" dediğim oluyor, sonra kendimden korkup bir obez haline gelmemek için mutfağa gidip soğuk bi bardak su içip açlığımı guruldayan bir mideyle uyutmaya çalışıyorum. bugünkü kahvaltımız annemin yeni aldığı lifali denen müsli. kimi müsliler gerçekten çok başarılı, mesela içinde çikolata parçalı olanlar var, onları yerken müsli mi yiyorsunuz yoksa kokopops mu anlamıyorsunuz bile. ama bu sabah yediğim onlardan değil ne yazık ki. çanağın yarısında "yeter artık" diyor ve geri kalanları çöpe boşaltıyorum.

sabah kahvaltısını bu bloga uyar bir şekilde uzuncana anlattıktan sonra günümün geri kalan kısmına geçiyim. evde yapmam gereken bilumum işten sonra hazırlanıp evden çıkıyor ve dolmuşa biniyorum. yol boyunca [(bostancı-beşiktaş)+(beşiktaş-nişantaşı)] mı daha başarılı yoksa [(bostancı-kadıköy)+(kadıköy-nişantaşı)] mı diye kafa yorduktan sonra laptopumla birlikte ulaşmam gereken yere varıyorum. yolda giderken bir süredir mutsuz bir şekilde rejimde olan spock'a telefon açıp "gereken bir şey var mı kola filan?" sorusuna "yemeğe dair hiçbir şey yapmıyorum", cevabını alıp "aa tamam o zaman pizza ısmarlarız" diye cevap vermem biraz kabalık oluyor ama ne yapayım, kendisine bir obur olarak alışmışım (hem o obur hem de ben) ve onun rejimde olduğu fikrine alışmak bana güç geliyor.

sonra evine gidiyorum, kedisi karşılıyor. kediyle yapılan çeşitli babytalk'ların ardından içerden annesinin sesi geliyor, onunla konuşuyoruz, sonra o gidiyor ve biz bir format parti yapmanın hevesiyle odaya geçip üstümüze rahat bir şeyler alıyoruz. bilgisayarla uğraşmak uzun ve yorucu geçiyor tabi, şu sıra herkesin bilgisayarı bozuluyor sanki etrafta bir virüs filan var. gerçi spock'in bilgisayar sorunu farklıymış, ama uğraşıyoruz işte, sonra pizza ısmarlayıp friends izliyoruz. friends'in flashback'li bölümlerini çok seviyoruz. yine böyle bir friends bölümüyle karşı karşıyayız, ross ve chandler üniversitede kızlar için kapışıyor. fat monica harika. bir başka bölümde de phoebe evleniyor. (bu arada homer ve yengeye selamlar! :) ) bu arada pizza uzun zamandır yediğim en tatlı pizza, günün havasından öyle heralde, ki bu tip spock evinde geçen pizza günleri nedense hep güzel oluyor. böyle geçen saatlerin ardından dingdong denizotobüsüne gitme zamanı geliyor.

taksiye atlıyor kabataşa gidiyoruz, centilmen sevgilim de birlikte geliyor. nişantaşı, taksim ve taksim'e bağlanan üç yolun birleştiği dolmabahçenin önü her zamanki gibi tıkalı. cin taksicimiz "şurdan gideyim mi abiy" diyor spock'a, o da kabul ediyor. cin taksicilerden hoşlanmıyorum, aynı tıkalılıkta - ki cin taksicileri sevmediğim için bana daha tıkalı gelen- başka bir yoldan gidiyoruz. daha doğrusu o yolda bekliyoruz. sonra taksiciyle lüzumsuz bir konuşma geçiyor. spock onunla anlaşıyor, ben onlar erkek diye anlaştı zannederken meğer adamı gıcık etmemek için anlaşıyorlarmış. neyse, kadınların taksicilerle tartışma konusunda daha rahat olduğunu, bizim daha kolayca "bıkbık" yapabildiğimizi, ki karşıdaki adamlar tarafından herhangibir lafımızın böyle algılandığını, onun için de rahat rahat kavga edebildiğimi açıklıyorum. trafikte durmak istemiyorsan istanbul'da taksicilik yapma kardeşim! ne güzel ki sevgilim benim kadar asabi değil..

denizotobüsüne giderken sevgilime dönüp el sallıyorum. bu sahneler hoşuma gidiyor. filmlerdeki ayrılık sahneleri gibi aslında, "nedense" çoğunlukla giden ben oluyorum. filmlerin ayrılık sahneleri çoğunlukla kötü olur bizimki olmasın hiç. (gözleriniz doldu di mi) neyse sonra bu romantizmi kaldıramıycak maçoluktaki two and a half man'i izlerken zamanın farkına varmıyorum bile. charlie ve alan'ı seviyorum, napıyım. sonra eve gelip "anne açııım" diyorum, yiyor sonra sohbet ediyoruz, bilgisayar başında onla bunla uğraş derken zaman geçiyor...


posted by Lola Bunny

Hiç yorum yok: