her şey yolunda

her şey yolunda

3 Şubat 2007 Cumartesi

reservoir dogs

on gibi uyaniyorum, bugünkü planim okula, dersin devamina gitmek, sonrasinda ise takım elbiselerimi çekip düğüne gitmek. Arada bir on kilo verirsem de takim elbisemle bariş halinde yaşayabilme ihtimalimiz olabileceğini düşünüyorum, sonra da fütursuzca kahvaltımı yapıyorum. Pek füturlu bir insan değilim. Kahvaltidan sonra biraz oyalanip derse oturuyorum. Zaman geçtikçe, okula gidip ondan sonra da koşa koşa eve gelmemin gereksiz bir yatirim olacağini farkediyorum, derse evde devam ediyorum.

öğlen yemeğinden, dersten, yikanmak ve traş olmaktan sonra gitme zamani geliyor. Gitme zamanindan yarim saat öncesini Giyinme Zamani olarak ilan etmiş olduğum için gitme zamanindan önce hazir oluyorum, kravatimi kendim bağlayabildiğim için mutluyum, belirli bir yetişkinlik seviyesine gelmişim demek ki.

Mr. Blonde ve Mr. Pink'le köşede buluşuyorum, Mr. White'i da evinden alip arabasina gidiyoruz. Düğün için en erken normal variş saati alti, fakat biz saat beşi on geçe karşıdayiz, bu yüzden hayat sana limon verirse de sen yine de yol birasi yap diyoruz ve bir tekelde durup üç birayla cips aliyoruz, zavalli Mr. White sadece izlemekle yetiniyor. Biralari cillop kiyafetlerimize dökmemek için daha önce eşine rastlanmamiş bir yavaşlık ve özenle içiyoruz, tekel fabrikasindan geçerken de camı açıp havayı koklamayı ihmal etmiyoruz.

Sahil yolunda gidip gelmek suretiyle bir saati geçirdikten sonra düğün salonuna geliyoruz, onbeş dakika kadar alkolle kesiştikten sonra etkileyici bakışlarımız masamıza votkalari getirebiliyor. Mr. White'in küçük kuzenlerini alkolle tanıştırma çabalarımız boşa gittikten sonra salon yükünü almaya başlıyor ve masalarımıza yerleşiyoruz.

Gecenin geri kalanı klasik bir içişten pek farklı geçmiyor, fazla dağıtmamaya çalıştığımız için bir büyük rakıdan fazla içmiyoruz, gelin ve damat bizim genç olmamıza rağmen nerdy bir şekilde bütün gece oturmamıza şaşırıyorlar, kendilerine doğamızın ağaç yapılı olduğunu anlatmıyoruz. Onikiye doğru kalkma zamanımız geliyor, Mr. White'ın kuzeninin kullanacağı arabaya biniyoruz, tam rahat bir şekilde yerleşmişken bir sarhoş teyze bizim arabamıza br kurşun edasiyla dan diye dalıyor, zaten pantalonlarımız tarafından sıkılmakta olan göbeklerimizi daha kötü yapıyor. Kendisi yol boyunca sarhoş olduğu için kaybettiği ayakkabısından ve merdivenlerden düşüşünden bahsediyor, araya sıkıştırdığı laz fıkralarıyla da hem bizi uyanık tutuyor hem de Mr. White'in karadeniz kökenlerine gönderme yapıyor. Kendisine baktıkça bir dahaki düğünde uslu olmaktan son derece vazgeçiyoruz.

Nihayet yol bitiyor, tekrar başladığımız köşeye geliyoruz, Mr. White, Mr. Pink ve Mr. Blonde'la haftaya görüşmek üzere vedalaşıyoruz, kemerimin bana yarattığı esaretten kurtulmak üzere eve koşuyorum.

Hiç yorum yok: