onceki günkü geç yatişimla orantılı bir geçlikte kalkıyorum, annemle dünkü sandöviçin birkaç afrika ülkesini doyurabileceği konusunda anlaştiğimiz için normal boyutlarda bir kahvalti ediyorum, normal boyutlarda bir gazete okuyorum. Hatta sabah gazetesi normalden de ufalmiş, zira seri bir şekilde yazarları şutluyorlar, yine de inatla evde sabah alinmasi konusunda lobi yapiyorum, çünkü sabah'in en büyük artisi doğan grubu olmayışı.
bu günümün tek programi aile yemeği, fakat nereye gidileceğine karar verme işi benim omuzlarima kaliyor, ki bense bütün gün WoW oyniyarak o omuzlara +spell damage veren birtakim item'lar eklemek niyetindeydim. Aslinda her gün bir - iki kez yaptiğim "nerede yesek" çalişmasi iş annem ve babamin üzerinde anlaşabileceği bir yer bulmaya gelince aniden Kofi Annan standartlarinda bir zorluğa kavuşuyor, sonunda Casita'da anlaşıyoruz.
Babam şaşırtıcı bir şekilde bizden çok önce variyor, onbeş dakika sonra da kendisine kavuşuyoruz, yemeklerimizi yiyoruz, bir yandan da eski sari formali Galatasaray maçlarini izliyorum, Arif Erdem'in boğazlı kazağının doğuşuna şahit oluyorum.
günün geri kalanı umduğum sakinlikte geçiyor, bilgisayarimi "test" ediyorum, çizgiromanlarimi okuyorum, dvd'den friends izliyorum, kedimle oynuyorum, annemle oynuyorum ve yatma zamanim geliyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder