her şey yolunda

her şey yolunda

31 Mayıs 2009 Pazar

vrooummmmmm... Schumacher!!!!

Homer ve Vala'yla konuştuktan sonra Pazar günkü çılgınlığımızı karting olarak seçiyorum, bunda bir gün önce pisti görmüş olmamın ve evimin iki sokak arkasında olmasının hiçbir etkisi yok.

Karting pistine gittiğimizde oranın son derece canlı ve kalabalık olduğunu görüyorum, şaşırtıcı. Bayağı bir insan sırada bekliyor, bizim de sırayı tanımlayıp bir parçası olmamız ve biletleri almamız biraz vaktimizi alıyor. 10 dakikalık karting'e 20 lira vererek yarış dünyasına giriş yapıyoruz.

Sıramızın gelmesini beklerken pistin korkunç müziğinden kaçarak arkadaki parka gidiyoruz, orada on beş dakika kadar köpeklerden korktuktan sonra tekrar kartinge dönüyoruz, vaktimiz yaklaşmış. Piste giriş yapılan yere doğru gidiyoruz, bir tentenin altında (tintin) cüzdan ve değerli eşya bırakılan kilitli dolaplar ve kaskların durduğu ikinci bir dolaptan oluşan bir müessese. Önce eşyalarımızı bırakıyoruz, sonra kask beğeniyoruz, sonra da beğendiğimiz kaskları, ağız kısmının önü dolu olan böcekproof kasklarla değiştiriyoruz. Kafalarımıza birer galoş geçirip üzerine 10 dakika erkenden giydiğimiz kasklarla artık yarışmaya hazırız.

Bizden öncekiler yarışırken ben de pisti inceliyorum, bir büyük viraj ve onun içinde dönen 3-4 küçük virajdan oluşan bir elipste süreceğiz 9 beygirlik canavarlarımızı. Pistin kenarlarında eskiden tahta olan, fakat şimdi biraz daha sertleşmiş bir madde var, onun arkasına da bir kaza anında bizi anne şefkatiyle sarması beklenen araba lastikleri konmuş. Önümüzdeki gruptan duvara girenler oluyor, biraz rahatlıyorum, en azından o gün duvara giren tek mal ben olmayacağım.

Arabalara doğru giderken Vala ve Homer benim pistteki durumum üzerine spekülasyonlar yapıyorlar, araba kullanmayan bir insan olarak karting'de yanıma yaklaşılmaması gerektiğini düşünüyorlar, açıkçası ben de merak ediyorum dokuz beygirlik pilot olarak performansımı, UEFA kupası ikinci turunda Çek Cumhuriyeti'nden çıkan adı duyulmamış bir takım gibiyim, Fotomaç gazetesi benim için "Kapalı Kutu" diye başlık atıyor.

Pistte çalışanlardan biri bayrak sallıyor ve bizden öncekiler kenara geliyor, biz de canavarlarımızdaki yerlerimizi alıyoruz, bizimle beraber yarışacak tanımadığımız üç kişi daha var, toplam altı arabayız. Dört tekerlek, üzerine bir direksiyon, sağ dirseğimin altında motor ve anatomik bir bozukluk olarak bacaklarımın arasında yer alan benzin deposundan oluşan yarış arabama biniyorum, "uçur beni güzel kız" diyorum, Zincirlikuyu'dan Levent'e kadar herkes beni parmakla gösterip gülüyor. Eleman geliyor, motorlarımızın ipini çekerek tıpkı bir tekneymişiz gibi bizi çalıştırıyor, En önde Homer, arkasında Vala, arkasında ben ve arkamda da diğer üç yarışan olarak piste çıkıyoruz.

Diğer üç kişi yanımızdan vızırdayarak akıyor, ben, Vala ve Homer henüz gazı ve freni tanıma aşamasındayız. Aletin arabadan çok daha pratik olduğunu farketmem uzun sürmüyor, basıyorsun gidiyor, çeviriyorsun dönüyor, durmak zaten konsepte dahil değil. Klasikleşmiş bir Kemal Sunal filmi gibi kopup da geliyorum, arabalara ısınma turları atan Vala ve Homer'ın arasından fırlıyorum ve diğer üç kişinin peşine düşüyorum.

Karting'in hırslı ve gaz kişiliğime uygun olduğu hemen ortaya çıkıyor, seksen kiloyu aşmış ağırlığım arabayı yere çiviliyor, savurmayı mimuma indiriyor, ben de gazı köklüyorum. Önce ufak dönüşlere geliyoruz, arada gazı bırakıp kısa kısa freni dürterek güzel bir S çiziyorum, sonra bir viraj daha ve büyük düzlüğe geliyorum, burada abanmamın gerektiğini bilecek kadar F1 dinlemişliğim var, ben de abanıyorum. Çarpmaktan tırsarak diğer üç elemandan bir tanesinin solundan basıyorum, tozumu yutuyor. Seyircilerin olduğu viraja gelirken tırsıyorum, ayağımı gazdan kaldırıyorum ve uslu uslu gidiyorum. Düzlük çabuk bitiyor, tekrar virajlara geliyorum, kontrollü bir şekilde önümdeki diğer elemana yaklaşıyorum ve S şeklindeki kısma gelirken virajı içerden alıyorum, yanından fırlıyorum, geçerken de "suck it, bitch!" diye bağırıyorum, içimden söylediğim için beni duymuyor.

Tekrar düzlüğe geliyorum, tekrar abanıyorum, seyircilerin üzerinden geçerken tekrar uslanıyorum. Virajları bu sefer çok daha hızlı geçiyorum, sol tarafa doğru ciddi bir biçimde savruluyorum, ama arabadan daha ağır olduğum için yere yapışmış durumdayız. Düzlüğe geldiğimde ne kadar hızlanabileceğimi merak ediyorum, gazı köklüyorum ve bütün viraj boyunca ayağımı kaldırmıyorum; tribünün önünden tam gaz geçiyorum, seyirciler çıldırıyor, üzerime sütyenler yağıyor. Dönüşlere gelmeden motorumdan patır patır sesler gelmeye başlıyor, bu sefer de bundan tırsıyorum, yavaşlıyorum. Karting deneyimim zevk alma - tırsma arasında gitgellere dönüşüyor.

En sonunda virajlar kısmında önümdeki son kişiyi de geçiyorum. Arada da Road Runner misali "bipbip" sesleri çıkartarak Homer ve Vala'ya tur bindiriyorum. Bir sonraki adımda patır patır sesler çıkaran motorumun havaya uçması ve karting pistine benim adımı vermeleri var, oraya kadar gitmiyorum. Zaten liderliğim de iki turdan fazla sürmüyor, çıkışımıza bir tur kalmışken az önce geçtiğim elemanın beni tekrar geçmesine engel olamıyorum. Bayrak sallıyorlar, pistten çıkıyoruz, çok keyif almış durumdayım, en kısa zamanda tekrarlamak isteyerek karting yerleşimini geride birakiyorum.

Kaskları çıkarttıktan ve eşyalarımızı aldıktan sonra bir şampanya patlatıp birbirimizi ıslatmak amacıyla Kanyon'a gidiyoruz.


----------------
Now playing: Chris Issak - Baby did a bad bad thing
via FoxyTunes

Hiç yorum yok: